Müzik, Sanat, Doğa

Merry’s Funeral ilk albümleri Metanet‘i Polonyalı plak şirketi Batcave’den çıkararak, yerli sahnenin dark wave/post punk klasmanına duru ve karanlık bir ürün bıraktı. ikinci albümlerini de müjdeleyen Merry’s Funeral, sahnedeki yerini de iyice sağlamlaştırmış oldu. Her ne kadar albüm, yurtdışı menşeili bir plak şirketi tarafından çıkarılmış ve orada daha çok rağbet görmüş olsa da, Merry’s Funeral yerli müzisyenlerin aslında üretim mevhumunda ne derece yenilikçi ve geniş kitlelere ulaşabilir olduklarını açık bir şekilde gösterdiler. Müzikal serüvenleri, yurtdışı/yurtiçindeki dark wave/post punk etkileşimlerini öğrenebilmek ve grup üyelerini daha yakından tanıyabilmek adına Merry’s Funeral grup üyeleri Mehmet (Julius Wentor) ve İlge (Izzy Stone) ile biraz sohbet ettik. Merhaba. Öncelikle grup üyelerini biraz tanıyalım. Bize kendinizden bahseder misiniz? Mehmet: Merhaba ben Mehmet. İlkokul yıllarından beri müzikle uğraşıyorum. Okul korosuyla başladım. İlerleyen zamanlarda bende her genç gibi gitarın büyüsüne kapılarak bu enstrüman üzerinde yoğunlaştım. Gitar dersleri, müzikal etkileşimler derken üniversitede de müzikle ilgili bir eğitim almak istediğim için iki…

Daha fazla oku

Müzisyenlerin rüyaları ve bu rüyaların hangi şarkılara ilham verdiğini hiç düşündünüz mü? Pek çoğumuzun gündelik hayatımızda kendi içsel sembollerimizi atfettiği ya da bu sembol dilini beslediği bir yol vardır. Bir kısmımız- hatta belki de çoğumuz- bu sembol dilinin en ulaşılabilir fakat en gizemli yolu olan rüya sembolizminden beslenir. İnsanın kendi rüya dilini ve sembolizmini oluşturması, bu beslenme/atfetme döngüsünde ilham aldığı ya da alacağı şeyin somutlanmasında ve ortaya çıkarmasında büyük bir rol oynar. “Rüyalar, iradenin kontrolü dışında, bilinçdışı kavramının, kendiliğinden olan ürünleridir. Onlar saf ilhamdır; bize, doğal gerçekliği gösterirler ve bu nedenle, bilincimiz çok uzaklara saptığında ve bir çıkmaz içine girdiğinde insan doğamız ile uyumlu bir tavır sergiler.”Jung, Collected Works kitabında konuya ilişkin söyledikleri… Jung’un da demek istediği gibi ilham mevhumu, aslında halihazırda içimizdeki doğal gerçekliğin bir yansıması olarak, kendini rüyalarda tezahür etme yolu bulur. Bu ilham zaman zaman bir müzisyenin bestelerinde, bir ressamın tuvalinde, bir insanın fikrinde sanatçı ile ortaya koyduğu…

Daha fazla oku

Underground sahnenin yerli perdesini ayakta tutabilecek hatırı sayılı müzisyenlerin, ülkedeki birçok müzik türünün eksikliğinin giderilmesinde önemli rol oynadığını dillendirmemek büyük haksızlık olur. Bu yerli sahneyi tek kişilik projeleriyle doldurmayı başarmış olan Nugo Sebil, gecenin gündüze evrilişinin, karanlığın ışık ile birleşiminin hemen öncesindeki alacakaranlık tadındaki müziği ile darkwave ve post punk’ın eklektik bir örneğini sunuyor. Bu eklektik örneğin tezahürünü melodilerinden vokallerine, şarkı isimlerinden albüm görüntüsüne kadar, verdiği ürünün bütününe ne denli “tamamlayıcı” bir şekilde işlediğini görüp tadabiliyoruz. Hem şimdiye kadar yer aldığı projeleri – aynı zamanda son projesi olan Kumadam’ı – hem de Nugo Sebil’in kendine has biricikliğini daha yakından tanıyabilmek adına kendisiyle keyiflice sohbet ettik. Merhaba. Nugo Sebil’i bir de senden dinleyelim. Kimdir, neler yapar? Kimdir kısmı zor, ben kendime dönüp baktığımda başım dönüyor, karmaşık bir iş bu. Neler yapıyorum; İzmir’de Mülteci Film Günleri düzenliyoruz mesela. Defter ve kitap cildi tasarımları yapan bir atölyeyle çalışıyorum. Vegan yemek tarifleri öğreniyorum. Google Play’de yayınlamayı planladığım,…

Daha fazla oku

Psychedelic rock’ın akıl almaz atmosferine ayakları yere sağlam basan adımlar atan, Kadıköylü bir grup var karşımızda: Uluru. Ve şayet son dönemlerde iyi ve özgün müzisyenlerin yokluğundan ötürü müzik endüstrisini bir çöle benzetecek olursak, sık sık suyun bize gözüktüğü fakat saman alevi gibi sönen bir takım seraplara maruz kaldığımızı, birden parlayıp sönüveren gruplar ile karşılaşarak hevesimizin bir miktar kursağımızda kaldığını da söyleyebiliriz. Böylesine bir çölde, gitar tellerinin üzerine dökülen kum taneleri arasında Uluru, bize “gerçek”liğinden emin olduğumuz bir vahayı sunar gibi, derinlikli, sarsıcı fakat kendini de bir o kadar gizleyen bir karanlıkla kulaklarımızdan içeriye doğru süzülüyor. Kendini bilmeye dair yapılan içsel ve kaotik yolculuklar gibi bir sonraki adımda nelerin olacağını kestiremediğiniz tınılar karşılıyor sizi Uluru’nun müziğinde. Ve sanıyorum ki onları deneysel kılan şeylerden birisi de biraz bu. Bu içsel ve kaotik yolculukta güneşin sıcağının sizi kavuracağı ve gecenin soğuğunun üzerinize kehanet gibi çökeceği bir yolculuğun karanlık tarafıyla sizi buluşturan, psychedelic bir…

Daha fazla oku

Psychedelic sanat dendiğinde aklımıza genelde yabancı sanatçıların isimleri geliyor fakat Türkiye’den de bu işi oldukça iyi yapan sanatçılarımız da yok değil. Gökay Yüzel bu işi iyi yapan yerel sanatçılardan birisi olmak ile beraber; kendine özgü çizgisi ve dışa vurumları ile de öne çıkıyor. Soyut dünyaları dijital katmanlar ile ifade eden ve bunları göz alıcı bir renk uyumuyla birleştiren Gökay ile üretimleri ve kendisi hakkında biraz sohbet ettik. Merhaba Gökay. Öncelikle seni biraz tanıyalım. Bize kendinden bahseder misin? Merhaba. 1992 Bursa doğumluyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Uçak Teknolojisi okudum. Psychedelic müzik ve kültür ile de Eskişehir’de tanıştım. Şu an Bursa’da yaşıyorum. Psychedelic sanat yapmaya ilk ne zaman ve nasıl başladın? Aslında oldukça yeniyim bu konuda; sanırım 1 yıl yeni doluyor. Photoshop üzerinden denemeler yaptığım sırada Kristal Güngörün‘in the Dark Code Hallowen partisi için galeri çağrısını görüp şansımı deneyeyim dedim. Konsepte uygun bir iki iş çıkardım ve galeriye kabul edildim. Katıldığım ilk galeriydi,…

Daha fazla oku

Türkiye’deki psychedelic sanat ve sanatçıları hakkında ne biliyoruz? Psychedelic sanatın özgün ivmesine kendine has yaratıcılığı ile katkı sağlayan isimlerden biri var karşımızda: Özge Altun. Yaşadığı içsel deneyim ve yolculuğunun dışa vurumu olarak icra ettiği sanatı, bu özgünlüğün oluşmasında keyifli bir görsel sunum sergiliyor bizlere. Hem kendisini hem de sanatına dair bu özgün ve yaratıcı yolculuğun detaylarını öğrenebilmek adına Özge Altun ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Özge merhaba. Seni biraz tanıyalım. Neler yapıyorsun? Merhaba. 1993 yılı Gaziantep doğumluyum. 18 yaşıma kadar orada yaşadım. Şehirler arası ilk gezime 9 yaşımda çıktım. Kültürler arasındaki farklılıkları erken yaşta kavramaya başladım. 20 yaşıma gelmeden Türkiye’nin çoğu yerini gezdim. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde dört yıllık Grafik Tasarım bölümünü kazandım ve bu sene mezun olacağım. Eğitimimin sanatıma kattığı etki düşündüğüm kadar çok olmadı. Okulda öğrendiğim şeyler yaşayacağım hayatta yapmak istemediğim şeyler. Sanatım için gerekli olan bilgileri kendi kendime öğrendim. Okullardaki sistemin ve geleneksel eğitimin yerine…

Daha fazla oku

Müziği işitselden görsele taşıyan ve bunu seyircisine ve dinleyicisine harika bir şekilde sunan Shpongle müzik dinleyenlere tatmin edici bir şölen sunuyor. Bu yeteneklerin iki baş aktörlerinden biri olan Simon Posford’un 2013 yılında Reddit ile yaptığı röportajın bir derlemesi olan bu metin, Shpongle’ın bilinmeyen 11 detayını ortaya çıkarıyor. Röportajın daha ilgi çekici ve okunaklı hale gelebilmesi için derlemesini yaptığım bu metinde, kendilerine dair bu muzip detaylara ulaşma ve sürpriz bilgilere erişme şansım oldu. 1.Shpongle parçalarının birçoğunun isimleri ve onlara ilham olan fikirler, çalışırken yapılan rastgele şakaların ürünüdür. Shpongle’ı dinlediğinizde, tek bir parça oluşturmaya giden iş ve zaman miktarını hayal edebilirsiniz; hepsi uzundur, hepsi tarz olarak birbirinden farklıdır ve sesler katmanlaşmıştır. Birçok sıkıcı çalışma saatinde Raja Ram ve Posford sıkıntıyı hafifletmek için ise bolca konuşurlarmış. Birçok şarkının adı ve onlara kaynaklık eden fikirler, çalışırken yapılan bu sohbetlerin ürünü. Mesela, “Museum of Consciousness“taki “The Epiphany of Mrs Kugla“, Ram çocukken onunla yaşayan bir…

Daha fazla oku

Alex Grey mistisizm konusunda da üretim yapan önemli bir isim. Sanatın sembol dili, her ne kadar sanatçıya özgü bir yol olsa da bu yolda sanatçı ile izleyeni arasındaki o bağın anlam bütünlüğü taşıyabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Alex Grey ve onun sembollerindeki bu mistik kavramlar, sanat eleştirmeni Donald Kuspit’in Alex Grey’s Mysticism (Alex Grey’in Mistik Figürleri) isimli makalesinde detaylı ve anlamlı bir şekilde ortaya çıkıyor. Alex Grey’in Transfigurations adlı kitabındaki bu makalenin çevirisini yaparken bu kavramların detaylarına olan hakimiyetimin arttığını gözlemledim. Siz de okudukça Alex Grey’in sanatı ve bu sanattaki mistik yolculuğun akıl almaz yansımalarını görebilirsiniz. O, her zaman gizlenmiş gerçekliği fırça uçlarından seyircisine aktarıyor ve bunu yaparken kendine özgü o mistik sembollerden faydalanıyordu. Bana göre Grey bu işin en belirgin üstadıydı, nitekim Kuspit de makalesinde benzer olgulara değiniyor. Alex Grey’in Mistisizmi; Donald Kuspit “Alex Grey’in figürlerinde özellikle dikkat çekici bulduğum şey transparanlıklarıydı. İnsan direkt onların derilerinin içini bedenlerinin özüne kadar görebiliyordu.…

Daha fazla oku

Alex Grey ve Allyson Grey, onlar kendi döneminin eş ruhu iki muhteşem sanatçı. Peki nedir onları birbirine bağlayan? Psychedelic sanat dediğimizde şüphesiz ki akla ilk gelen isimlerden biri Alex Grey. Onun sanatı ve vizyonu, görünmeyeni görünür kılan sembolik dili ve atıfları, yaptığı sanatı diğerlerininkinden ayrı bir kategoride algılamamızı sağlıyor. Kendisi gibi psychedelic sanat icra eden eşi Allyson Grey ile görünmeyeni görünür kılma yolunda ayrılmaz bir “bütün” olduklarını düşünüyorum. Gönül isterdi ki bu röportajı yüz yüze yapabileyim. Fakat Alex Grey’in Transfigurations kitabında yer alan bu röportajın çevirisini yapmaktan da oldukça mutluyum. Kendi yolculuklarında yaptıkları bütüncül sanatın, yaşadıkları tinsel, mental, duygusal ve fiziksel aşkla da nasıl harmanlandığını yaptıkları sanatın yanında, kelimelerinin içlerinde de görüyoruz. Aşk; iki bedenin, iki uzvun, iki ruhun ve iki mentalin arasındaki o kutsal ve bütüncül temas. “O benim favori sanatçım.” Stephen: Merak ediyorum, ikiniz de bağımsız görsel sanatçılar olarak, rekabet içerisinde değil de işbirliği içerisinde var olmanın bir…

Daha fazla oku

Psychedelic Art dediğimizde, pek çoğumuzun zihninde ilk önce Alex Grey canlanıyor olsa da, bu işi ustalıkla yapanlar saymakla bitmez. Onlardan bir tanesi ise “80 Resimle Dünya Çapında” projesiyle yola çıkan gezgin ressam Helena Arturaleza. Helena Arturaleza çocukluğundan beri kendi ruhsal yolculuğunu dans, resim ve müzik ile ifade etmeyi başarmış genç bir sanatçı. Sanırım onu diğerlerinden ayıran şey, henüz 18 yaşındayken sürdürdüğü sanatsal yolculuğu sırasında – Medya ve Tasarım eğitimi alırken – meslektaşlarına sanat öğretmesi istenmesiydi. Daha sonra sanat okulunu bırakarak resim öğretmeni bir arkadaşı ile bir dünya seyahatine çıktı. Birkaç yıllık gezginlikten sonra, Viyana Vizyoner Sanat Akademisi’nde farklı sanatçılarla çalışarak şimdiki sanat anlayışının temellerini iyice oturtmuş oldu. 92 doğumlu bu genç sanatçının sanatına, ilhamına ve yaşantısına dair ayrıntıları öğrenmek için çevirisini yaptığım The Spirit of Art kitabında Helena ile yapılan röportaja bir göz atalım. Sanat ile olan yolculuğun ilk ne zaman başladı? 16 yaşımdayken sanatçı olmaya kararını verdim. Lisedeyken çoğu…

Daha fazla oku

The Chapel of Sacred Mirrors (Kutsal Aynalar Şapeli) psikedelik sanat üstadı Alex Grey’in şapeli olarak karşımıza çıkıyor. Bu şapel, eşi Allyson Grey tarafından New York’ta kurulan bir sanat dergahıdır. Bu şapelin sıradışı özelliği sadece bu iki üstâdın sanatını sergiliyor olması değil aynı zamanda mistisizmin temellerinden oluşan inanç bütünlüğünü de vurguluyor olmasıdır. Aynı zamanda bu şapel, Alex Grey’in en etkileyici ve topluluk tarafından en çok takdir edilen dönüştürücü sanat çalışmalarını kalıcı olarak sergileyeceği ve tamamıyla “uyanmış” bir insan bilinci vizyonuyla büyüteceği kutsal bir mekandır. Alex Grey’in eserleri, burada sergilenmektedir. The Chapel of Sacred Mirrors (Kutsal Aynalar) serisi, çağdaş kutsal sanatın kendine özgü çalışmalarından birisidir; çerçeveletilmiş 21 çalışmadan oluşan bu enstalasyon, 19 tablodan ve iki aynadan meydana gelmektedir. Çalışma vücut anatomisini, zihni ve ruhu derin detaylar ile inceler. Her bir eser, ziyaretçileri imgeleri kendilerine yansıtmaya davet ederek ve öze bakma hissiyatı oluşturarak, gerçek boyutlu çalışmalar sunar. Kutsal Aynalar eserleri vücudun ve ruhun…

Daha fazla oku

11/11